
H.Y.T®; HipnoMeditatif (Holistik) Yeniden işleme Terapisi
HipnoMeditatif (Holistik) Yeniden işleme Terapisi, HYT; Dr. Haluk ALAN tarafından geliştirilen asimilatif, bütüncül bir terapi tekniğidir.
TANIM:
HYT, bilinç ile bilinçdışını (bilinçaltı) beraberce işleme sürecine dahil eden ve çift yönlü uyarımlarla bazı hipnotik (meditatif, imgesel) tekniklerden oluşan entegratif bir yaklaşımdır. Bu uygulamada hipnomeditatif bazı teknikler eşliğinde çift yönlü uyarımlarla ilgili problem üzerinde desensitizasyon elde edilmektedir.
Bu teknikte çift yönlü uyarımlarla hipnozun “birlikte” kullanımından daha çok, asimilatif mantıkla her ikisinin homojen entegratif bir uygulaması söz konusudur. Beraberce kullanıma yönelik daha önceleri bir takım çalışmalar yapılmış ama konunun uzmanları tarafından farklı yaklaşımlarla değerlendirilmiştir (American Journal of Clinical Hypnosis 43:3,4 January/April 2001). HYT içindeki Hipnomeditatif teknikler ve çift yönlü uyarımların entegratif düzenlemesi, “birlikte kullanım” olmadıkları için, daha önceki bu uygulamalarla(2001) karıştırılmamalı ve aynı kategoride değerlendirilmemelidir. HYT, hem hipnomeditatif tekniklerin, hem de çift yönlü uyarımların kendi içindeki birebir etkinliklerini tek bir uygulama modelinde icra etme imkanı sunmaktadır. Bu da her iki tekniğin kendi başlarına yaptıkları etkiden daha büyük bir etki sonucu doğurmaktadır.
HYT, geçmiş, şimdi ve geleceği zamansal bir bütünlük içinde beraberce ele alan ve işleyen bir tekniktir. Bu yüzden sadece anılarla sınırlı kalmaz, geleceğe yönelik bireyin imge dünyasında yer alan gelecek yönelimli olası olumsuz yaşam algıları üzerinde de etkin bir şekilde çalışır. Geçmiş anıların şimdiki zaman diliminde tetikleyicileri olabilir. Güncel yaşam aktiviteleri nedeniyle ortaya çıkan duygusal ve duyumsal etkilenmeler geçmişi bugün gibi yaşantılamaya neden olabilir. Bu gibi durumlarda güncel tetikleyicilere yer verilir. Güncel tetikleyiciler, hedefleri doğrultusunda yol alan bireyler için önlerine çıkan çakıl taşları gibidir. Zamansal boyutta ele alındığında her üç zaman dilimine hitap etmesi nedeniyle HYT, zamanlar üstü bir teknik olarak kabul edilebilir.
HYT; danışan merkezli bir tekniktir. Yaşanan travmalar ve olumsuz yaşam deneyimlerinin bireyde bıraktığı etkiler bağlamında toptancı bir zihniyet ya da her hangi bir önyargıya varmadan tamamen danışan merkezli bir protokol çerçevesinde üzerinde çalışılacak olaya odaklanılır. Yaşanan deneyimin hastada bıraktığı duygusal etki ana çalışma konusudur. “Sorun kimdeyse çözüm de oradadır” prensibinden hareketle hedef olay çerçevesinde hazırlanan protokole uygun olarak çalışmaya başlanır. Sorunun tanınmasından tedavisine kadar her kademede danışan sürece dahil edilir. Olayın kahramanına rağmen tedaviden her hangi bir sonuç alınamayacağı kabul edilir. Bu yüzden danışan terapi sürecinin en önemli temel unsurudur. Terapinin henüz başında hastadan “terapi hedefleri” adı altında terapi sonunda varılmak istenen sonuca yönelik talep alınır. Danışanın terapiye olan motivasyonunu sağlayan bu yaklaşım terapiste de yol gösterici olur.
Sağlıkta yeni paradigma olarak, bio-psiko-sosyal yaklaşım ne ise psikoterapilerde de “3D+2B” öyle görülmelidir. Hemen hemen bütün terapi öğretilerinde Düşünce, Duygu, ve Davranışlar (3D) hedef çalışma alanları olarak ele alınır. Ne yazık ki, birçok öğretinin içinde 2B’den çok söz edilmez ve en az biri ihmal edilir. 2B; “bilindışı” ve “beden duyumlarını” temsil etmektedir. Beden duyumu özellikle travmalar ve olumsuz yaşam deneyimleri bağlamında önemlidir. Terapilerde mutlaka ele alınmalıdır.
Zihnimizin çalışma prensibi olarak, yaşanan olayların beyinde nöronlar içinde yer aldıklarını biliyoruz. E.Kandal’a göre “her zihinsel faaliyet aynı zamanda bir nöronal faaliyettir”. Bazı deneyimler orijinal halleriyle o anki duygusal ve duyumsal arka planlarıyla öylece nöronlar içinde kalabilirler ve bu deneyimler yeniden işlemlenmedikleri sürece serseri mayın gibi patlamaya hazır bir şekilde varlıklarını sürdürebilirler.
İşlemlenmeden o haliyle öylesine kalan bu tür deneyimler için F. Shapiro’nun yaklaşımı şöyledir; "Yeni bir şeyler öğrendiğimizde bu bilgiler beynimizde nöron adı verilen beyin hücrelerinin oluşturduğu ağ içinde fiziksel olarak saklanır. Bu nöronal ağ, çevremizi nasıl yorumladığımızı belirleyerek ve aynı zamanda anbean nasıl hissettiğimize hükmederek BİLİNÇDIŞI zihnimizin şekillenmesine neden olur. Bu anılar yıllar önce meydana gelmiş olan deneyimlerdir ve bilinçli zihnimizin bu anıların üzerimizde bıraktığı etkiden çoğu zaman haberi bile yoktur. Ve maalesef, mutluluğumuzun zarar görmesine neden olan duygu ve davranışların çoğu bilinçdışını oluşturan bu anı sisteminden kaynaklanır." (F.Shapiro."Getting Past, Your Past.").
Bu durum bilişsel düzeyde bizde meydana getirecek olduğu olumsuz etkiyi biliyor olmamıza rağmen yapmaya devam ettiğimiz şeyleri açıklamaktadır. Bütün fiziksel ve sözsel tacizlere rağmen ilişkisini sürdürmeye çalışan kişinin içinde bulunduğu durum budur. Devam eden ilişkisinin hata olduğunu biliyor olmasına rağmen o ilişkiyi sürdürmesi bilinçdışı etkileşimlerin neticesidir.
Bu yüzden bilinçdışı zihni terapilerinizde dikkate almazsanız terapiniz büyük olasılıkla yarım kalacaktır. HYT bu mantıktan hareketle daha sürecin başında bilinçaltı düzeyi dikkate alarak “Hipnotik keşif” bağlamında “duygu köprüsü tekniğini” kullanarak geçmiş yaşam deneyimlerine daha kolaylıkla ulaşmakta ve geçmişe dair bir sıkıntının işlemlenmeden kalmasının önüne geçmektedir.
Kısaca Teorik Arka Plan:
HYT’nin teorik alt yapısı, iki bilgi işleme modeli ve sahne yapım teorisi (Scene Contruction Theory) üzerinde şekillenmektedir. Bilgi işleme modellerinden biri Çift Yönlü Uyarımları (ÇYU) terapi dünyasına katarak muhteşem bir tekniği bize sunan Shapiro’nun Adaptif Bilgi İşleme Modeli (Shapiro, 2001), bir diğeri de “Tahmine Dayalı İşleme Modeli”dir (Friston ve ark. 2006; Clark, 2013; Hohwy, 2013; Chamberlin, 2019).
Beyinde doğuştan var olan bir bilgi işleme sisteminin varlığı göz önüne alındığında, Olumsuz yaşam deneyimleri ya da travmaların beynin fiziksel bilgi işleme sisteminin biyokimyasal dengesini bozmuş olabileceğini söylemek mümkündür. Bu dengesizlik bilgi işleme sürecinin bir çözüme ulaşmasını engelleyebilir. Travmatik süreçler; olağan uyum mekanizmalarının bozulmasına yol açar. Otörler; bu sürecin bilgi işlemeyi durduğunu ve bilgiyi anksiyete oluşturan orijinal haliyle dondurduğunu (DÜĞÜM) öne sürmektedir(Shapiro, 2016).
Tahmine Dayalı İşleme modeline göre beynin birincil görevi olan tahmin hatasını en aza indirme işlemi, bellek üzerinden gerçekleşir. Günlük hayatta görsel-mekansal tarama yapılırken (görme işlevi) kullanılan göz hareketleri sisteminin (okülomotor sistem), hipokampüs ile anatomik ve işlevsel olarak birbirine bağlı olduğu bilinmektedir. Bu iki sistem birbirinden bağımsız çalışmaz. Chamberlin (2019)'e göre bu durum, Adaptif Bilgi İşleme Modelinin öne sürdüğü göz hareketleri ve çift taraflı uyarımla birlikte hipokampüs üzerinden bilgi işlenmesinin açıklamasıdır. Yani çift taraflı uyarım ve göz hareketleri fiziksel olarak hipokampüsün bilgi işleme sürecini tetikler.
Sahne yapım teorisinin de öne sürdüğü şekliyle, bu durum her zaman kullandığımız zihinsel sahnelemeleri kullanılarak gerçekleşir. Zihinsel sahnelemeler örtük ya da açık bir şekilde beyin tarafından sürekli bir şekilde gerçekleştirilir. Örneğin, Üsküdar’dan Beşiktaş'a gidip ayakkabı alma olayını düşündüğümüz zaman aslında bir çok sahnenin zihnimizde belirtmiş olduğunu fark edebiliriz. Bu sahneler içerisinde tehlike barındırmaz. Yani sempatik sinir sistemi aktivasyonu gerçekleşmez. Ancak aynı durum Beşiktaş' ta daha önce trafik kazası geçirmiş birisi tarafından düşünüldüğünde kişinin aklına gelen zihinsel sahnelemeler korkutucu olabilir. Kişi aşırı uyarılmış duruma geçebilir. Çünkü Beşiktaş'a gitmek bir tehlike durumuyla ilişkilidir ve beyin aslında kişiyi uyararak korumaya çalışıyordur. Travmatik durum geçmiş olmasına rağmen beyin, Beşiktaş'ı artık tehlikeli bir yer olarak kodlamıştır. Adaptif bilgi işleme modelinin öne sürdüğü işlevsiz olarak depolanmış anıların açıklaması olarak Tahmine Dayalı İşleme teorisi ve Sahne Yapım Teorisi bulguları, travmatik anının etkilerini bu şekilde açıklamaktadır. TSSB' de görülen istenmeyen görseller ve fizyolojik uyarılmışlık halinin sebebi bu şekilde açıklanır. O halde travmatik anının işlevsiz olarak depolanmış anısını yeniden, zihinsel sahnelemer ve göz hareketleri yoluyla işleme koyduğumuzda, travmatik anıya yönelik tahmin hatası indirgeme sistemi tetiklenir. HYT, zihinsel sahnelemeler (imgeler)'i yoğunlaştırılmış bir şekilde kullanarak bilgi işleme sürecine, göz hareketlerinin yanı sıra destekleyici bir katkı sunuyor gibi görünmektedir (Uğurses 2020). HYT'nin neden çok hızlı ve etkili bir şekilde çalışıyor olmasının bir açıklaması bu olabilir. Yapılan çalışmanın bulguları bu açıklamayı destekler niteliktedir.
Sahne Yapım Teorisi (Hassabis & Maguire, 2009) aslında imgelemenin önemine ve nörobiyolojik arka planına işaret eder. Bu teoriye göre, hipokampüs sadece (bizim HYT'de de kullandığımız) epizodik (anısal) bellek, gelecek yönelimli kurgulama ve mekansal navigasyondan sorumlu değil, bunlara ilaveten, sahne yapımından da (yani danışana hayalen canlandır dediğimizde yaşana süreçler...) sorumludur (Mullaly, 2013). Bu durum bizim günlük yaşam içinde çoğu kez yaptığımız bir faaliyettir. Ne yapacağımız ve nereye gideceğimiz önce zihinsel süreçlerde sahneye konmakta daha sonra da uygulama aşamasına geçilmektedir.
"Sahne yapım teorisine göre, zihinsel sahnelemeler, hipokampal bilgi işlemenin merkezindedir. Hipokampüsün sürekli ve örtük olarak zihinsel sahneleme yaptığı görüşü Tahmine Dayalı İşleme Teorisinin belirsizliği en aza indirgemek için beynin tahminler yaptığı önermesiyle birleşmektedir." (Uğurses, 2020).
Travmatik olaylar ya da olumsuz yaşam deneyimleri, bilgi işleme sisteminde tıkanmaya yol açtığından artık orada yeni bir işlemlemeye gereksinim doğar. Yeniden işlemleme yapılmadığında süreç, ego-distonik haliyle kalır. Amaç, sürecin egoya uyumlu hale getirilmesidir. Bu konuda Alladin (2013) şöyle der; “ (Bu gibi travmatik durumlarda) …Gevşeme ve rahatlama yetmez, tedavinin önemli olan parçası; travmatik olan olayı (anıyı) yeniden işlemektir. Yeniden işlemleme yaptığınızda kaygı düzeyiniz azalıyor.”
HYT ve Çift Yönlü Uyarımlar
HYT’nin üzerinde temellendiği iki ana kaynaktan biri, EMDR’nin de ana dinamiklerinden olan Çift Yönlü Uyarımlardır. Çift Yönlü Uyarımlarla beynin var olan doğal iyileşme sürecine katkıda bulunulduğuna inanılmaktadır(Daha geniş bilgi için Shapiro’nun “Adaptif Bilgi İşleme Modeline” bakılabilir).
Düşük özsaygı ve öz-yeterlilik unsurlarıyla birlikte, psikolojik işlev bozukluğu, sinir sistemindeki depolanmış olan bilgiden kaynaklanır. ÇYU ve bazı hipnotik tekniklerle bu bilgiye ulaşılır. Ulaşılan bilgi yeniden işlenir ve çözümlenir. Yeniden işlemlenen bilgi dönüşüme uğradıkça hedef anı resmi ve görüntü değişir. Görüntünün canlılığı işlemleme devam ettikçe azalır, içeriği değişir ve hatta resim çoğu zaman kaybolur. Bu sadece görüntüdeki söz konusu değişimle sınırlı kalmaz; resimdeki değişiklikler duygusal ve bilişsel süreçler ve beden duyumu üzerinde de etkili olur. Hedef anının ya da imgenin başlangıçtaki sıkıntı düzeyi işlemlemeyi takiben azalarak rahatsız edici olmaktan çıkar. Danışan bunu SUD (Öznel Sıkıntı Düzeyi; olayın kişide meydana getirdiği sıkıntı düzeyi) düzeyi ile somut bir şekilde ifade eder. Süreç, egoya uyumlu hale gelir. Duyarsızlaşma sağlandığında kendilik inancında düzelmeler başlar. Pozitif Kendilik Değerliliğine olan güven artar.
Adaptif olmayan bilgi ya da bellek ağları, HYT ile yeniden işlemlenerek egoya uyumlu hale getirilebilirler. HYT’de, ÇYU yanı sıra, imajinatif hipnotik tekniklerin ve otohipnotik uygulamaların terapiye yardımcı olarak kullanılmasının olumlu klinik yansımaları çalışmalar boyunca gözlenmiştir.
SPECT incelemeleriyle; Van Der Kolk 1998’de ve Vestibüler test çalışmalarıyla da Ramacahandran 1995’de; “Göz hareketlerinin transferi kolaylaştırdığı” noktasında mutabıktırlar. Göz hareketleri, kognitif süreçler ve kortikal fonksiyonla bağlantılıdır (Antrobuz, 1973; Ringo, Sobotka, Diltz & Bruce, 1994). Anıya odaklı dikkatle (bunu hipnoterapiyle kolayca sağlayabilirsiniz) birlikte çift yönlü uyarım, Limbik ve kortikal sistemlerin harekete geçmesine yol açabilir (Shapiro, 2016). Çift yönlü uyarımların uykunun REM (hızlı göz hareketleri) fazı üzerinden etki ettiği söylenmektedir. Aynı şey hipnotik fenomenler için de geçerlidir. Uykunun REM fazı ile hipnotik fenomenler arasında benzerlikler vardır ( Kahn& Hobson Sleep and Hypnosis 5:2, 2003). Tüm bunlar işlemlemenin nasıl gerçekleştiğini göstermektedir.
Bu terapi tekniğinde hedef sadece duyarsızlaştırmadan ibaret değildir; otoHYT ile geleceğe yönelik çalışmalar yapılmakta, “Bilinçli Farkındalık” ve diğer terapi tekniklerinin entegratif kullanımıyla kişinin şimdiye odaklanması ve yaşama uyumu sağlanmaktadır (Alan, 2019)
İşlemlemeden sonra birey, anısını ya da geleceğe yönelik öngörüsünü (imgesini) olumsuz duygulanımdan arındırarak salt bir anı gibi ya da gelecekte yapacağı bir eylem ya da yaşayacağı olağan bir durum gibi algılayabilmektedir.
HYT ve Hipnoz
HYT’nin hem teorisinde hem de pratiğinde Hipnoz ayrı bir yer tutar. Hipnoz, HYT’nin üzerinde şekillendiği ikinci önemli temel yapıtaşıdır. Hipnoz, “farklı bir bilinç durumu olarak tanımlanabilir. Bu farklı bilinç durumunda kişinin dış dünyayı algılama biçimi ve etkileşimi uyanık olan halinden bir miktar farklılık gösterebilir çünkü kişi daha çok içsel deneyimlerine odaklanmıştır. Hipnozla dikkatin belli bir hedef doğru yönlendirilmesi mümkündür. Nitekim dikkat kapasitesi ister düşük isterse yüksek olsun amaç her zaman için dikkat becerisini artırmaktır (Brown & Fromm, 2015). Hipnozla dikkat ilişkisi son yıllarda önemle ele alınan konular arasındadır. Hipnoz sırasında kullanılan iki dikkat türünden söz edilir; seçici dikkat ve dikkat yaygınlığı. Fromm ve arkadaşlarının bu konudaki görüşleri kısaca şu şekildedir; “Yaygın dikkat, bilinç akışının içinde yüzen geniş bir içerik yelpazesinin farkında olmaktır. Klinisyen verdiği talimatlarla hastanın seçici dikkatini ya da yaygın- algısal dikkatini artırabilir, ya da bu iki dikkat biçimini sırayla, dönüşümlü olarak pekiştirmeyi tercih edebilir. Yaygın algısal dikkat içsel deneyimlere, yani imgelere,anılara ve duygulara erişmek için kullanılır (Bowers & Bowers, 1972; Fromm, 1977; Fromm ve ark., 1981). Seçici dikkatse, hipnoz sırasında problem çözmek ve semptomlarla davranışlarda değişiklik elde etmek için gerekli olan bilişsel stratejilerde daha çok işe yarar. Her iki dikkat şekli de hipnoterapi için çok önemlidir, bu nedenle hipnotik talimatlar her ikisini de içermelidir.
Dikkatin hipnozda (ve HYT’de, benim eklememdir.) bu kadar önemli olmasının nedeni, yaşanan deneyimin hem içeriğini hem de yapısını etkilemesidir. Özenli bir seçici dikkat, uyaranların belirginliğini artırır. Bilinç akışında olup bitenlerin yaygın şekilde algılanması sayesindeyse, normal şartlarda farkındalık düzeyinin dışında kalan duygu ve anılara erişilebilir.” Tam da bu noktada Shapiro’nun şu yaklaşımı dikkatle ele alınmalıdır; Odaklanmış dikkatle birlikte çift yönlü uyarımın oluşturduğu değişik beyin hali, Limbik ve kortikal sistemlerin harekete geçmesine yol açabilir. /…/ Bu durum hızlı tedavi etkilerinin temelini oluşturabilir (Shapiro, 2016).
Hem Fromm ve arkadaşlarının hipnoza ilişkin, hem de Shapiro’nun çift yönlü uyarıma yönelik yaklaşımları, HYT uygulamalarındaki çifte etkiyi gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Öte yandan HYT uygulamalarında kişilerin anılarına ulaşmanın daha kolay olduğundan söz edebiliriz. Bunu bize sağlayan güç hipnotik fenomenlerden gelmektedir. Yine Fromm’a göre; “Trans halinde bellekle ilgili değişimler de yaşanır, hastalar uyanık haldeyken erişemedikleri, özellikle de duygusal açıdan önem taşıyan bastırılmış ya da unutulmuş kişisel anıları yakalayabilirler/…/ üstelik bu deneyimlere yeni bir gözle bakabilecek durumda olurlar. Bütün bu faktörler hipnozun keşifsel ve bütünleyici bir terapi modeli olmasını sağlamaktadır”. (Brown & Fromm, 2015. S:22-23). HYT’de hedef anıyı belirlemek bu yüzden daha kolay olmakla birlikte, bu hedef anının üzerinde çalışılması gereken hedef anı olma olasılığı da daha yüksektir. Bu durum terapiste güçlü bir güven duygusu ve isabetli bir terapi yolu sunar.
HYT içinde kullanılan hipnotik teknikler, klasik hipnoz uygulamalarından farklılık gösterir. Burada çok daha derin trans düzeyinde hipnotik uygulamalara pek ihtiyaç duyulmaz. Psikoterapötik bağlamda hemen bütün uygulamalar için yeterli düzey olarak kabul edilen orta trans düzeyi fazlasıyla yeterli gelmektedir (Brown & Fromm, 2016). Danışanların kendilerini kaybetmedikleri fakat farklı bir konsantrasyon düzeyine ulaştıkları “α mod” düzeyi (uyku ile uyanıklık arası) uygulama için yeter şart olarak kabul edilebilir.
Hipnotik telkin stillerini üçe ayırmak mümkündür. Daha çok klasik modelde tercih edilen yönlendirici- buyurgan, son yıllarda popülaritesi artan haliyle hoşgörülü ve sohbetsel havasıyla Ericksonien. HYT’de kullanılan stil daha çok hoşgörülü ile Ericksonien stili çağrıştırmaktadır. Yönlendirici modelde baştan sona hipnozitör dominanttır ve daha çok direkt telkin kalıbı içinde sunulur. Hoşgörülü model, hipnotik araştırmalar neticesinde ortaya konan bir stil olup, burada terapist danışanla aynı ağırlığa sahiptir ve teşvik edici bir rol üstlenir. Burada daha dolaylı bir ifade vardır ve daha çok danışanın içsel kaynaklarına yöneliktir. Hoşgörülü modelde telkinler, despotik değildir. Telkinler, öneri şeklinde olup, danışanın andaki süreci keşfetmesine yönelik alternatifler sunmak şeklinde yapılandırılır. Ericksonien stilde bir ritüel halindeki klasik indüksiyon yöntemleri neredeyse hiç kullanılmaz. Tıpkı HYT’de olduğu gibi danışanın kendi içsel dünyasında bir keşfe çıkması istenir. Rahatlama ve gevşeme telkinlerine çok itibar edilmez. Bu yüzden Ericksonien modelde, trans özel bir durum değil, hemen herkesin gündelik hayatlarında yaşadığı olağan bir durumdur. Buradan hareketle söylemek gerekirse, herkes hipnotize edilebilirdir. Telkin kalıpları diğer iki modelden de farklı olarak, dolaylı, müphem, kimi zaman şaşkınlık yaratan içeriklerden oluşur.
Bu bilgiler ve veriler ışığında değerlendirildiğinde; HYT’de uygulanan hipnotik dil modeli hoşgörü ağırlıklı Ericksonien modeldir. Bu modelin daha çok meditatif nüanslar içerdiğinden ayrıca söz edilebilir. Açık ve net olan bir şey var ki; HYT’de klasik ve buyurgan stil kullanılmamaktadır.
Önceki uygulamalarda yöneltilen eleştirilerin daha çok klasik hipnoz uygulamaları dikkate alınarak yapıldığını düşünmekteyim. Ancak HYT’de; danışanın (Klasik hipnoz uygulamalarından farklı olarak) daha çok kendinde olduğu, dikkatin bir noktaya sabitlendiği farklı bir beyin durumu yaşanmaktadır. Bunun süreci kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.
HYT, bir terapi yaklaşımının eksiksiz bir tedaviyi hedefleyebilmesi için düşünce, duygu ve davranışlar kadar, beden duyumları ve bilinçdışına da yer vermesi ve bu alanlarda da değişimlemeyi hedeflemesi gerektiğine inanır. Hem eski deneyim yerine yeni bir deneyim kazandırmak, hem de alternatif bakış açıları geliştirmek bağlamında hipnoz, HYT uygulamaları için ikinci temel dayanak noktasıdır. Uygulama aşamasındaki çift taraflı indüksiyon yönteminden, imgesel tekniklere ve posthipnotik, oto- HYT uygulamalarına kadar tekniğin her aşamasında modern hipnotik tekniklere yer verilmektedir. Özellikle ego güçlendirici telkinlerle sağlanan Stabilizasyon ve baş etme yeteneğindeki artış, travma geçmişi olan danışanlarda terapiye uyumu sağlayan önemli bir süreçtir. Oto-HYT sayesinde danışanlar, terapiste bağımlı olmaktan kurtulmakta elde ettikleri olumlu deneyimi geleceğe taşıma imkanına erişmektedirler.
Oto- HYT uygulamalarıyla nöroplastik bağlamda yeni yolaklar inşa edildiğine inanılmaktadır. Bu sayede elde edilen değişimin devamlılığı mümkün olmaktadır.
HYT’nin Çifte Etkisi
Çift yönlü uyarımların uykunun REM fazı üzerinden etki edebileceğinden az önce söz etmiştik. Hipnotik fenomenlerin de benzer bir etkiye sahip olduğu belirtilmektedir ( Kahn& Hobson Sleep and Hypnosis 5:2, 2003). Hem ÇYU hem hipnoz, her iki beyin yarı küreleri arasındaki iletişimi sağlayarak yeniden işlemlemenin gerçekleşmesine katkıda bulunur.
HYT, sadece bu etki düzeyiyle sınırlı kalmamaktadır. Etki gücünün ifadesi bağlamında yukarıdaki bilgilere ilaveten yapılan çalışmalar ışığında şu da söylenebilir; Mendelsohn ve arkadaşları (2008) Hipnoz altında telkin verilen kişilerin fMRI çalışmalarında, "Prefrontal bölgede yoğun aktivite artışı" gözlemlemişlerdir. Yine benzer şekilde; Van Der KOLK'da EMDR'nin (Çift Yönlü Uyarımlar) çalışma ve etki mekanizması üzerine yaptığı bir çalışmanın sonuç bölümünde aynı şeyleri söylüyor; "Tedavi sonrasındaki, beyin görüntülerinde Prefrontal lob aktivasyonunda keskin bir artış görüldü...".
Hem REM aktivasyonu hem de Prefrontal bölgenin aktivite artışı HYT’nin çifte etkisini ve dolayısıyla gücünü açıklıyor olabilir. Sadece bu iki görüş bile, “Niçin HYT’de bu iki uygulama entegratif bir şekilde kullanılmaktadır?” sorusunun kısaca ve açıkça cevabını vermektedir.
Travma ve fobilerden oluşan bir klinik gözlem serisinde elde edilen sonuçlar şöyledir:
- %35; tek seans, tek set,
- %23; tek seans, 2 ya da 3 set,
- %17; 2 seans ve setler,
- %10; 3 seans ve setler…
- %15; diğer uygulamalar…
Tablodan da anlaşılacağı üzere, vakaların yaklaşık %58’lik bölümü ilk seansta yeterli tedavi sonucuna ulaşmakta, yaklaşık %15’lik bölümünde ise ek terapi uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür vak’a bazlı klinik gözlemlerin, elbette farklı ve kontrollü çalışmalarla desteklenmesi çok daha tatmin edici olacaktır.